Facebook Twitter Gplus RSS

Prehistorik Devirde Akhisar Ve Çevresi

  • formats

Akhisar ve çevresinin insanların ilk yerleşik hayata geçtikleri Neolitik Çağ’dan itibaren yerleşime sahne olduğu Akhisar, Manisa ve Balıkesir yöresinde Prehistorik devirlere ilişkin yüzey araştırmaları yapan D.French ile Akhisar çevresinde araştırmalar yapan R.Dinç, T. Takaoğlu ve ekibimizin tüm Manisa ili kapsamında TÜBİTAK destekli olarak uzun yıllar boyunca sürdürdüğü yüzey araştırmalarıyla tespit edilmiştir. Tarımsal birer köy şeklinde oluştuğu düşünülen bu ilk yerleşimlerden Akhisar’ın güneyindeki Moralılar yakınlarındaki höyük, Akhisar ilçesi sınırları içerisinde bugüne kadar tespit edilen en eski yerleşim yeridir.

 

Akhisar Çevresinde Yerleşimin Başlangıcı; Moralılar Höyüğü

Moralılar Höyüğü, Akhisar’ın 11,5 km. güneyinde, aynı adla anılan köyün 1,3 km. güneybatısında yer almaktadır. 200×150 m.lik alanı kaplayan basık-yayvan bir höyüktür. Yükseklik ova seviyesinde yer yer 3 m.’ye kadar çıkmaktadır. Yoğun tarımsal faaliyetler sebebiyle tahribat devam etmektedir. İlk defa D.French tarafından saptanan, daha sonra Dinç ve Takaoğlu tarafından incelenen höyük üzerinde Neolitik Çağ’a tarihlenen buluntular ele geçmiştir. Ekibimiz tarafından 2007 ve 2009 yıllarında incelenmiştir. Arazide bulunan bazalt balta araştırma ekibi tarafından Manisa Müzesi’ne teslim edilmiştir. 1955 ve 1956 yıllarında havaalanı inşaatı için höyüğün üst toprağı alınmıştır. Günümüzde höyük üzerinde Zeytin ve mısır tarımı yapılmaktadır. Gerek 1950’li yıllarda gerçekleşen toprak alımı, gerekse tarımsal faaliyetler nedeniyle höyük seviyesi gün geçtikçe daha çok azalmaktadır. Geç dönem buluntuları açısından da önemli bir merkezdir.

Akhisar İlçe merkezindeki Hastane Höyüğü ise İlk Tunç Çağı olarak adlandırılan yaklaşık olarak M.Ö. 3000 yıllarından itibaren yerleşime sahne olmuştur. Neolitik Çağ öncesi hakkında net bilgilerimiz yoktur. İklimsel ve jeomorfolojik durum da dikkate alınarak daha çok yüksek kesimlerin bu dönemlerde yerleşim-sığınak olarak kullanıldığı öngörülebilir.

Akhisar ve çevresinde ekibimiz tarafından gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında çok sayıda höyük, tepe üstü yerleşim, yamaç yerleşimi ve atölye tespit edilmiştir. Bunlar arasında en dikkat çekenler Prehistorik idol-kap atölyesi Kulaksızlar ile İlk Tunç Çağı Nekropol sahası Yortan Mezarlığıdır.

Moralılar Höyüğü Yüzey Buluntuları ve Çizimleri

               Moralılar Höyüğü, Bazalt Balta                                   Moralılar Höyüğü,Öğütme Taşı
 
 

Akhisar Yakınlarında Prehistorik İdol-kap Atölyesi; Kulaksızlar

Akhisar-Gölmarmara yolu doğu kıyısında, Akhisar İlçesi’nin 16 km. güneydoğusunda yer alan Kulaksızlar köyünün yaklaşık 1 ila 1,2 km. güney batısında, yöre halkı tarafından “Balık Burnu” olarak adlandırılan mevkidedir. Buluntu yoğunluğu yaklaşık 1,2 hektarlık bir sahada yoğunlaşmaktadır. Arazi, 06 Aralık 1995 tarihinde I. derece arkeolojik SİT alanı ilan edilmiştir. Kulaksızların yaklaşık 5 km. kuzeydoğu kesimlerinde Harmandalı mermer ocağı bulunmaktadır. Bu arazi Geç Antik Çağa kadar Thyateira antik kentinin mermer ihtiyacını karşılayan mermer yataklarına sahiptir. Günümüzde de işletilen bu ocağın Osmanlı İmparatorluğu döneminde en azından 1890-1908 arasında ruhsatlandırıldığına dair bilgi vardır. Dolayısıyla, Prehistorik çağlarda, Kulaksızlar atölyesinin bulunduğu alan bilinçli olarak seçilmiş ve hammadde kaynağına yakın olan, bu etekten ovaya geçiş aşamasındaki arazide üretim yapılmıştır. Üretim sırasında gerekli olan suyun, arazide görülebilen eski dere yatağından alındığı düşünülebilir.

Yöre halkının 1991 yılında Manisa Müzesi’ne değişik özelliklere sahip taş ve mermer eserler getirmeleri üzerine ilk defa 1994-1995 yıllarında R. Dinç tarafından çevrede yüzey araştırmaları yapılmıştır. Böylece atölyeyi ilk defa bilim dünyasına tanıtan kişi R.Dinç olmuştur. 1999 yılında da T. Takaoğlu, Kulaksızlar’da yüzey araştırması gerçekleştirmiş ve ardından doktora tezini içeren bu konuyla ilgili ayrıntılı bir kitap ve çeşitli makaleler yayınlamıştır.

Bu merkezde çeşitli form ve boyutlarda figürin, idol, taş ve mermer kap üretildiği anlaşılmıştır. Bunlar arasında en önemlisi hiç kuşkusuz Kilya tipi figürinlerdir. Gerek mermer ve taş kapların, gerekse figürinlerin taslak aşamasından ürün haline kadar olan tüm aşamaları Kulaksızlar’da tespit edilmiştir. Kulaksızlar’ın bir başka özelliği Dinç ve Takaoğlu tarafından gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında tamamlanmış örnekler dışında mermer çekirdekler, mermer figürin taslakları, mermer idol taslakları, mermer kap taslakları, taş kap taslakları, üretim atıkları, hatalı üretimler ile üretimde kullanılan aletlerin de (hematit koparıcı ve çekiçler, taş koparıcı ve çekiçler ponza taşı raspalama aletleri, kum taşı delgi ve raspalama aletleri, dere taşı parlatıcılar, çakmaktaşı kesiciler) saptanmış olmasıdır. Böylece Kulaksızlar’ın bir “atölye” olarak adlandırılması yerinde olmuştur.

Ekibimizin bölgede yaptığı çalışmalar sırasında atölyede üretim yapanların yaşadıkları yerleşimin saptanması amacıyla 2007 ve 2008 yıllarında Kulaksızlar’a gidilmiş ve incelemeler yapılmıştır. Yüzeyde, önceki araştırmacılar tarafından saptanan buluntulara benzer parçalara ek olarak Neolitik Çağ’ın son evreleriyle Kalkolitik Çağ’a ve sonraki dönemlere ait seramik parçaları da bulunmuştur. Ancak yüzeyde görülen seramik parçaları mermer ve taş eserlere oranla son derece azdır. Dinç ve Takaoğlu da benzer duruma dikkat çekerek yüzey buluntularının %10’unun seramik parçalarından oluştuğunu belirtmektedir. Yüzeyde Neolitik ve Kalkolitik Çağlara ait üç parça dışında çoğunlukla Son Tunç Çağı’nın özellikle gri seramiği ve sonraki dönemlere ait seramik parçaları vardır.

Kulaksızlar, Ege Arkeolojisi için oldukça önemli mermer-taş idol-kap atölyesidir. Daha evvel farklı bilim adamlarınca araştırılan bu atölyede ekibimizce 2007 yılındaki ilk incelemelerin ardından 2008 yılı çalışmaları sırasında da yeniden incelemeler yapılmıştır. Kulaksızlar köyünden duyarlı bir vatandaşımız tarlasında bulduğu 3 adet figürin parçasını tutanakla araştırma ekibine teslim etmiş, temizlik, fotoğraflama ve çizim işlemlerinin ardından eserler Manisa Müzesi’ne verilmiştir.

(Kaynak;

E.Akdeniz, “Kulaksızlar Atölyesinde Kilya tipi Figürin Üretimi”, OLBA XVIII (2010), 65-84).

E.Akdeniz, Tarihöncesinden İlk Demir Çağı’na Manisa, Akhisar, Kasım, 2011.

R.Dinç, “1994 Yılı Akhisar- Kulaksızlar Mermer İdol Atölyesi Yüzey Araştırması”, XIII. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sonuçları Sempozyumu II, Ankara 1997.

T.Takaoğlu, A Chalcolithic Marble Workshop at Kulaksızlar in Western Anatolia: An Analysis of Production and Craft Specialization, British Archaeological Reports- International Series 1358 , Oxford, 2005.

Kulaksızlar Atölyesi Yüzey Buluntuları; Mermer İdol ve Kap Parçaları

Kulaksızlar Atölyesi Yüzey Buluntuları; Mermer İdol ve Kap Parçaları

Kulaksızlar Atölyesi Yüzey Buluntuları; Kilya İdol Parçaları

 

Kennez Höyüğü

Akhisar’ın yaklaşık 5 km. güneydoğusunda günümüzde “Pınarcık” adıyla anılan köyün 200 m. kuzeybatısında, Akhisar-Gölmarmara yolunun 80 m. batısında yer almaktadır. 95×86 m. boyutlarında, 9 m. yüksekliğinde bir ova yerleşimidir. David French tarafından 1959’da tespit edilmiştir. Köy bazı yayınlarda Kenes şeklinde de geçmektedir. Ekibimiz tarafından 2007 yılı yüzey araştırmaları sırasında incelenmiştir. Kuzey ve kuzeydoğu kısımlarında tarla açılmasından dolayı, batı-güneybatı kısmında ise yol sebebiyle kısmen tahrip olmuştur.

Erken dönemlere ait malzeme tepenin batı kısmında yoğun, doğusunda ise oldukça azdır. Kennez I höyüğü, Manisa yöresinin Son Kalkolitik Çağ, İlk Tunç Çağı’nın tüm evrelerine, Orta Tunç Çağı ve Son Tunç Çağı’ına ait ancak özellikle İlk Tunç Çağı’ına ait çok yoğun malzemeye sahip höyüklerdendir. Daha geç dönem buluntuları da önemlidir. Kennez Köyü ve çevresi antik çağda da kuvvetli bir yerleşime sahne olmuştur. Köy, epigrafik açıdan da önemlidir.

Kennez Höyüğü Yüzey Buluntuları ve Çizimleri

Dağdeviren Höyüğü

Akhisar İlçe Merkezi’nin 4 km. güneybatısında, İzmir-Balıkesir karayolunun ve ona paralel uzanan demiryolunun 400 m. batısındadır. D.French tarafından tespit edilen yerleşim ekibimizce ilk olarak 2007 yılı yüzey araştırmalarımız sırasında incelenmiştir. 2008 ve 2009 yıllarında da yeniden gidilmiştir. French, hiçbir sebep olmamasına karşın bu höyüğü “Akırbey Çiftliği” adıyla adlandırmıştır. Oysa yöre halkıyla yaptığımız temaslar, French’in geldiği dönemlerde de höyüğün bulunduğu arazinin “Dağdeviren Çiftliği” adıyla anıldığını göstermiştir. “Akırbey” adı hiçbir zaman kullanılmamıştır. 2009 yılı yüzey araştırmaları sırasında yeniden ziyaret edilmiştir. 120×60 m. boyutlarında ve 9 m. yüksekliğindedir. Oysa French’in araştırmalar yaptığı dönemdeki yüksekliği 12 m.’dir. Yerleşim üzerinde yer alan çiftliğe ait yapılar höyüğün üzerinde bulunmakta ve ahır olarak kullanılmaktadır. Höyük üzerinde yoğun miktarda tarımsal faaliyet yapılmaktadır. Höyük üzerinde İlk, Orta ve Son Tunç Çağı buluntuları dışında yoğun bir antik çağ (Hellenistik, Roma) ve Ortaçağ (Bizans) yerleşimi olduğu gözlenmektedir.

Dağdeviren Höyüğü Yüzey Buluntuları ve Çizimleri

Çamönü Höyüğü

Akhisar’ın 8 km kuzeydoğusundaki Çamönü (Karasonya) Köyü’nün 1,3 km. batı-kuzeybatısında, Vakıf Çeşmesi veya Harmanyeri adıyla adlandırılan mevkide yer almaktadır. 200×250 m. boyutlarında ve iki farklı alanda 6-7 m. yüksekliğindedir. İlk olarak 1995 yılında R.Dinç tarafından saptanan yerleşim, ekibimizce 2007 yılında araştırılmış, arz ettiği önem dolayısıyla 2009 yılı çalışmaları sırasında yeniden ziyaret edilmiş ve daha detaylı bir şekilde incelenmiştir. Yerleşimin oldukça geniş bir alana yayılmış olduğu gözlenmiştir. Höyük üzerinde arazi sahibi tarafından bir sera ve sulama yapmak için bir su toplama havuzu inşa edilmiştir. Çamönü (Karasonya) köyünde vatandaşlarla yaptığımız ve eski eser bilincini yaymayı amaçlayan görüşmelerimiz sonucunda, höyükten çıktığı bildirilen envanterlik nitelikteki 8 adet parça tutanakla teslim alınıp Manisa Müzesi’ne verilmiştir.

Karasonya, Geç dönem buluntuları açısından da önemli bir merkezdir. Seramik parçalar dışında bu höyükte bulunan bir ağırşak üzerindeki ‘Per Bastidages’ yazısı Frig kültürel yayılımı açısından önemlidir. Höyüğün ait olduğu Çamönü (Karasonya) köyü de özellikle ev mimarisi, konunun uzmanları tarafından araştırılacak niteliktedir.

 

Çamönü Höyüğü Yüzey Buluntuları ve Çizimleri

Yortan Mezarlığı

Ekibimizin yüzey araştırmaları sırasında unutulan, karıştırılan yeri yeniden tespit edilen bir İlk Tunç Çağı mezarlığıdır. Kırkağaç’ın 14 km. doğu-kuzeydoğusunda, Karakurt Beldesi’nin 3 km. kuzeydoğusundadır. Pekçok yayında Yortan mezarlığının yeri olarak Bostancı köyü (Eski adı Yortan) gösterilmektedir. Bunun sebebi kazının yapıldığı yıllarda bugünkü İzmir-İstanbul yolunun olmamasıdır. Halbuki günümüzde bu mezarlık Bostancı Köyü’nün 2,5 km kuzeybatısında yer almaktadır. Yaklaşık 350×120 m. boyutlarında ve ovadan 10 m. yüksekliktedir. 1900-1901 yıllarında burada kazı yapan Fransız demiryolu mühendisi Gaudin’in Yortan mezarlık alanı olarak adlandırdığı arazinin Taban Tepenin hemen etekleri olduğu çalışmalarımız sırasında tespit edilmiştir. Gaudin’in kazılarında tepenin eteğinde ve ovada toplam 107 mezar açılmıştır. Bunlardan bir tane taş sanduka örnek (?) dışında küp ve çömlek mezarlardır. Tepede ve çevresinde İlk Tunç Çağı buluntuları yoğundur.

Demiryolu mühendisi olan Gaudin’in Yortan’daki çalışmaların başlangıcıyla ilişkili iki farklı tarih öneri vardır. Yortan buluntuları hakkında kapsamlı bir kitap hazırlayan T. Kamil Gaudin’in Yortan’da 1900’de çalışmaya başladığını ileri sürerken son yıllarda konuyla ilişkili ciddi bir çalışma yapan G. Charloux, Gaudin’e verilen Osmanlı fermanının tarihinin Ekim 1898 olduğunu ve kazılara o yıl başlanıldığını belirtir.

İlk kazısının ardından daha geniş kapsamlı ikinci kazı sezonu Académie des Inscriptions et Belles-Lettres’in yardımıyla 1901 yılı Ekim ayında düzenlenir. Bu kampanyaya o zamanlarda da önemli bir araştırma kurumu olan Atina Fransız Okulu da destek verir. Atina Fransız Okulu üyesi V. Chapot çalışmaları izlemek üzere bölgeye gönderilir. Aydın İl Milli Eğitim müdürü İsmail Nail Bey Osmanlı imparatorluk hükümetini temsil eden “hükümet temsilcisi” sıfatıyla çalışmalara katılır.

Gaudin’in kazısı döneminin bir özentisi şeklinde gelişse de mühendis olmasından dolayı yaptığı çizimler çağdaşları arasında onu farklı bir konuma getirir. Bu çizimler, Yortan mezarlığındaki pek çok mezar hakkında az sayılamayacak derecede bilgi sahibi olmamızı sağlamıştır. Ancak çizimlerdeki bazı sorunların kimi noktalarda anlaşılmayı güçleştirdiğini de belirtmek gerekmektedir. Gaudin, hemen her mezarı armağanları ve iskelet-kafatası kalıntılarıyla birlikte çizmeye gayret etmiştir. Elimizdeki bilgiler Gaudin’in kazılarında o zamanki Kırkağaç-Gelenbe yoluna paralel arazide 100’den fazla küp (pithos) ve çömlek mezarın bulunduğudur. Bazı yayınlarda 110 rakamı geçse de bu sayı genellikle 107 kabul edilmektedir. Ayrıca bir adet taş sanduka mezardan (?) söz edilmektedir. Yortan mezarlığında küp mezarlar 1 ila 1,5 m. derinlikte saptanmış olup mezarların çoğunun ağız kesimi güneydoğuya bir kısmı ise doğu ve kuzeydoğuya bakmaktadır. Diğer merkezlerde de gözlenen bu durum küplerin yerleştirilişindeki doğu-batı doğrultusundaki genel yön birlikteliğinin mevsimlere göre güneşin doğuşu ve batışı arasındaki açı farklılığından kaynaklanmış olmalıdır. Küpler hafif yan yatırılmıştır. Büyük çömleklerin çocuk veya bebekler için kullanıldığı düşünülmektedir. Küplerin ağızları büyük yassı taşlarla kapatılmıştır. Küp mezarlar genellikle ikili gömüt içerir. Bir örnekte ise altı ceset bir küp içinde bulunmuştur.

Kamil, Yortan mezar buluntularını A, B ve C olmak üzere üç grupta incelemiş ve genel olarak İlk Tunç Çağı I-III arasına vermiştir. Buna göre en yoğun grubu oluşturan A grubu seramikleri İlk Tunç Çağı I’in geç evreleri İlk Tunç Çağı II, B grubu seramikleri İlk Tunç Çağı II’nin geç evreleri ve İlk Tunç Çağı III’e, C grubu ise İlk Tunç Çağı IIIa’ya tarihlendirilmiştir.

Ekibimizin yüzey araştırmaları, Yortan Kültürü’nün özellikle Karakurt Ovası’ndan çok kuvvetli bir yayılım sergilediğini ortaya koymuştur. Karakurt Belediye Başkanlığı’nın yardımlarıyla gerçekleştirilen araştırmalarda çok sayıda höyük ve düz iskan sahası tespit edilmiş, vatandaşlardan tutanakla teslim alınan bu kültürle ilişkili eserler Manisa Müzesi’ne verilmiştir.

(Kaynak,

  1. Kamil, Yortan Cemetery in the Early Bronze Age of Western Anatolia, Oxford

E.Akdeniz, “Yortan Mezarlığı Hakkında Yeni Gözlemler”, Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi TÜBA-AR 12 (2009),49-64.)

E.Akdeniz, Tarihöncesinden İlk Demir Çağı’na Manisa, Akhisar, Kasım, 2011.

Yortan Mezarlığı (Taban Tepe)

Jeolojik Açıdan Etkileyici Bir Kütle, Arkeolojik Açıdan İlginç Bir Kale: Şahin Kayası

Şahin Kayası, Manisa İli’ne bağlı Gördes İlçesi’nin güneybatısında, Kayacık Beldesi’nin yaklaşık 4 km. batısında, etkileyici özelliğinden dolayı dikkat çeken büyük bir kaya kütlesidir. Akhisar ile Gördes ilçe sınırlarının kesişme noktası yakınında yer alan tepe halk arasında, Şahin Kaya, Şahan Kaya, Şahan Kayası, Şahin Kayası gibi farklı isimlerle anılmaktadır. Yöre halkının pekçok masal ve söylenceye konu ettiği bu tepeyi bilimsel açıdan önemli kılan husus üzerindeki arkeolojik kalıntılardır. Buradaki kalıntılar, yamaç arazilerinden yaklaşık 300 m., ovadan yaklaşık olarak 500 metre yüksekliğindeki çift konili Şahin Kayası tepesinin iki konisi arasındaki düz alanda ve konilerin çevresinde yer almaktadır. Tepenin kuzey zirvesi, deniz seviyesinden 974 m., güney zirvesi ise 960 m. yüksekliktedir. Yerleşime ulaşmak için kayalar oyularak yapılan ya da taşlarla düzenlenen çok basamaklı merdiven, yerleşimin ne kadar sarp bir araziye inşa edildiğini göstermektedir. Ancak bu sarp arazi, böylesine yerleşim için ideal savunma özelliğini oluşturmaktadır. Günümüzde sur duvarları başta olmak üzere kuleler, bina temelleri, sarnıçlar başlıca kalıntılardır. Tepenin topoğrafik yapısı ve kalıntıların değerlendirilmesi burasının bir “kale” olarak nitelendirilmesine olanak sağlamaktadır. Yüzeydeki kalıntıların bir kısmı Orta Bizans dönemine ait olmasına karşın daha az miktardaki mimari eleman Pers kültürünün ve Hellenistik dönemin izlerini de taşımaktadır. Dolayısıyla, mevcut bilgilere dayanarak tepenin en azından M.Ö. VI.yüzyıldan başlayarak iskan edildiği ve önemli bir Pers yerleşimi olduğu kesin olarak söylenebilir. Şahin Kayası’nda biri kısmen, diğeri ise neredeyse tamamen tahrip edilmiş durumdaki iki ateş sunağı Pers kültürüyle ilişkili başlıca iki kanıttır. Pers kültürünün yöredeki izlerine ilişkin diğer bilgiler, Lalapeder’deki (Kayacık Tepesi, Kayabaşı Tepesi) kalıntılar, Kayacık’da bulunduğu belirtilen ve Manisa Müzesi’nde korunmakta olan, üzerinde ‘Tissaphernes’ yazılı bir sapan taşı ile Gökçeler Köyü yakınlarında bulunan zengin mezar buluntularına dayanmaktadır.

Uzun süre iskan edildiği anlaşılan kale ve çevresindeki kalıntılar hakkında en önemli sorun ait olduğu dönemlerdeki ismidir. Daha öncesindeki dönemlerde hangi ad(lar?)la anıldığı konusu tartışılmakla birlikte Pers döneminde yerleşimin Maibozanoi adıyla anılmış olabileceği öne sürülmüştür. Özkan’ın aktardığına göre, bu isim Ephesos’da bulunan ve Roma İmparatorluk devri yerleşim adlarını kaydeden bir yazıtta geçmektedir. Ayrıca, yakınlardaki Kavakalan Köyünde bulunan bir yazıtta Lora adlı yerleşimden ve halkından (Loreni) söz edilmektedir. Ancak çok sonraki dönemlerde, genel olarak M.S. 9. ve 10. yüzyıllarda Plateia Petra (düzlenmiş-düzeltilmiş kaya) adıyla anılan yerleşimin günümüzdeki Şahin Kayası olduğu kabul edilmekte ve eşleştirme bu isme göre yapılmaktadır. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde geçen “Petromir” kelimesi de Petra’nın zaman içerisinde değişmiş şekli olabilir. Kaleden bahseden en son belge M.S. 10. yy.’a ait Bizans ve Arap metinleridir. Hatta yine Foss’un bildirdiğine göre coğrafyacı İbni Havkal kalenin Bizans İmparatorluk döneminin 4 büyük hapishanesinden biri olduğunu anlatmaktadır. Gerçekten de kalenin tırmanılması ve inilmesi çok güç doğal bir tepe üzerine inşa edilmiş olması onu böylesine bir hapishane kullanımı için uygun hale getirmiş olmalıdır.

Şahin Kayası Tepesi’nin bulunduğu yörenin en önemli özelliği farklı coğrafi kesimler arasındaki bağlantıyı denetler konumudur. Bu konuma, savunma açısından elverişli durumu ile Kayacık Çayı (antik devirdeki adıyla olasılıkla Glaucus) tarafından sulanan son derece verimli tarım arazileri de eklendiğinde yöredeki uzun süreli yerleşimin sebebi anlaşılmaktadır. Yörenin biyolojik zenginliği, çevrede gözlenen endemik bitki türleriyle de konunun uzmanları açısından önem arz etmektedir.

Yerleşim yeri seçiminde bölgedeki zeolit rezervinin etken olup olmadığı şu an için bilinmemektedir. Günümüzde kağıt sanayinden sağlık ve tarım sektörüne değin çeşitli kullanım amacı olan Zeolit cevherlerinin özellikle bina yapımlarında yapı taşı olarak kullanıldıklarında nem içeriğini düzenleme özelliği olduğundan erken devirlerden itibaren yapılarda kullanıldığı bilinmektedir. Bu sebeple, Zeolit yataklarından Kayacık çevresindekilerin antik çağlarda ve sonrasında kullanımıyla ilgili bir çalışma yapılması ve bu durumun buradaki yerleşimlere etkisinin incelenmesi gerekmektedir.

Bölge, 17. yüzyıldan başlayarak çeşitli gezginlerin ziyaretine sahne olmuştur. Bunlar arasında Türk tarihi açısından özel bir yeri olan kişi şüphesiz Evliya Çelebidir. 1671 yılında yöreye gelen Evliya Çelebi, buraya ulaşmak için Salihli, Gördes yolunu kullanmıştır. Şahin Kayası dışında çevresinde, günümüzde belde olan Kayacık ile eski adıyla Yaya Kızladığı (Yaya Kızıldığı) köyüne de gitmiştir. Şahin Kayası’ndan çok etkilenen Evliya Çelebi, diğer bilgilere ilaveten tepedeki yerleşime ulaşmak için kayalara oyulmuş, bugün de bir kısmı görülebilen 3050 basamaklı bir merdivenden söz etmektedir.

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi dışında yöreye yapılan inceleme gezileri arasında Radet’in 1886, Buresch’in 1890’daki çalışmaları sayılabilir. Arkeoloji araştırmalarında başvuru kaynaklarından olan Kiepert’in 1890 tarihli haritasında “Sapan Kaya” adıyla belirtilen tepeye bir dönemin ünlü Alman coğrafyacısı Philippson ise 1901 yılında gelmiş ve 1914 tarihli yayınında Şahin Kayası Tepesi’ni doğru bir şekilde 960 m. yüksekliğinde bir tepe olarak göstermiştir.

Robert’in 1958 ve 1962’deki yayınları ile özellikle 1980 senesindeki çalışmalarını içeren 1987 tarihli Foss’un makalesi Şahin Kayası hakkında dikkat çekmektedir. Ayrıca Roosevelt’in 2009’da yayınladığı eserinde yöre hakkında da bilgi verilmektedir. Roosevelt’in yayınının önemi, Son Tunç Çağı’na ait olabilecek (?) bir duvar kalıntısından söz edilmesidir. Bu bilgilere ilaveten, yörede yapılan bilimsel çalışmalar arasında, 1992 yılında Manisa Müzesi uzmanları tarafından bir kilisede kurtarma kazısının yapıldığını aktarmak gerekmektedir.

Bölgenin Prehistorik ve Protohistorik çağları hakkında hiçbir araştırma yapılmamış olması sebebiyle 2007 yılından başlayarak yöreye gidilmiş ve ekibimizce yüzey araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Şahin Kayası ve Kayacık çevresinde özellikle İlk Tunç Çağı’na tarihlenen yerleşimler tespit edilmiştir. Bunlar arasında en önemlileri Yanıkdağ Höyüğü ile Şahin Kayası höyükleridir.

Şahin Kayası                                                   Şahin Kayası Kalesi, Pers Kültürünün İzleri; Ateş Sunağı

Şahin Kayası Kalesi ve
Çevresindeki Arkeolojik Sahaları Gösterir Harita

Hastane Höyüğü
Adını üzerine inşa edilen Devlet Hastanesi’nden alan Hastane Höyüğü, Manisa’nın Akhisar İlçe merkezinde, aynı zamanda Akhisar’ın ilk Türk iskan sahası olan Kethüda mahallesindedir. Kuzeydoğu-güneybatı yönünde 355 m., doğu-batı yönünde ise 360 m. boyutlarında ve yaklaşık 10 m. yüksekliğindedir.

Hastane Höyüğü’nün yayılım sahası. Resimde de görüldüğü üzere maalesef büyük bir kısmı modern yerleşimin altında kalmıştır.

Yayınlarda höyüğün Hellenistik dönemde Thyateira kentinin akropol sahası olarak kullanıldığı, Roma döneminde ise tümünün ya da en azından bir bölümünün nekropol alanı olduğu öne sürülmektedir. Devam eden kazılarda çok sayıda mezar açığa çıkarılsa da mezar armağanları tarihleme için yetersizdir. Belki de yüz yıldan uzun bir süredir hastanenin bahçesinde duran, öneminden dolayı müze bahçesine taşınan mermer lahit Keldani tarihi ve Musevi dini açısından kıymetli bilgiler sunar. Üzerindeki yazıtın içeriğinden Fabius Zosimus adındaki bir erkeğe ve eşine ait olduğu anlaşılan mermer lahit M.S. II. yy’a tarihlenmektedir.

Keldani tarihi ve Musevi dini açısından önemli bilgiler sunan kitabeye sahip, Fabius Zosimus ve eşine ait mermer lahit, M.S. 2. yy.
Höyükteki ilk yerleşimin Son Neolitik ya da İlk Kalkolitik Dönemden başlayarak Son Kalkolitik tüm Tunç çağları boyuncu devam ettiği anlaşılmaktadır.

E32c, Son Neolitik-İlk Kalkolitik seramik parçaları.

Ancak bunlardan yalnızca İlk Tunç Çağına tarihlenenler tabaka buluntusu olup diğerleri karışık dolgu içerisinden gelmiştir. Özellikle tapınağın inşası sebebiyle höyüğün topoğrafik yapısının değiştirildiği, zirve kısmının yanlardan çekilen toprakla daha da yükseltildiği anlaşılmaktadır.

Hastane Höyüğü’nün zirvesinde açığa çıkartılan tapınağın doğu yönünden görüntüsü.

Hastane Höyüğünün güneybatısındaki L28 ve M 28 açmaları höyüğün erken dönemlerine ilişkin bilgi edinilen iki alandır. Ancak her iki alanda da 8 m. civarında İlk Tunç Çağı tabakalarına ulaşılabilmesi, bu höyükte erken dönem kültürlerinin geniş bir şekilde yayılımının açığa çıkarılmasının oldukça güç olacağını göstermektedir.

İlk Tunç Çağı kalıntılarının saptandığı M28 açması.
Son Tunç Çağı buluntuları arasında en ilginç parça, üzerinde L.17 (REX) ‘Kral’ logogramının yer aldığı, STÇ çömleğinin kulbudur. Benzeri Alacahöyük seramiğinde görülen bu lologram, Hastane Höyüğü kazılarının bölgenin tarihi coğrafyasına da katkı sağlayacak nitelikte verileri barındırdığına işaret etmektedir (Doç.Dr.Hasan Peker, Y.Doç.Dr.Rafet Dinç)

Hastane Höyüğü STÇ seramik parçası.

(Alacahöyük seramiği, Koşay 1965, Resim 12.)

Höyüğün güneydoğusunda yer alan İ36d plankaresinde ve höyük merkezindeki F32d-F33d açmalarında yapılan kazılarda Lydia dönemine tarihlenen yerleşim ve buluntular açığa çıkarılmıştır. Bu kalıntı ve buluntular, Lydia’nın kuzeyinde tabaka kazısında saptanan ilk eserlerdir.

İ36d, F32d, F33d, Lydia yerleşimi.

Hastane Höyüğü, Lydia seramikleri.

 

Bir cevap yazın

15 − 14 =

 
Home Kazi Detaylari Prehistorik Devirde Akhisar Ve Çevresi