Facebook Twitter Gplus RSS

Seyyahlar’ın (Gezginler) Gözlemleriyle Akhisar-Thyateira

  • formats

mark.2

Akhisar’ın 19.yy’a ait bir görünümü M.A.Svoboda The Seven,Churches Of Asia,Londra,1869,s 48.(Dr.mark Wilson’a Teşekkür Ederiz.)

mark slide.thomas slide.tristram slideTristram2

Hristiyanlık tarihini saptamaya yönelik çalışmalar daha çok Batı Anadolu ve Akdeniz bölgelerimizin arkeolojisine dolaylı da olsa ciddi katkı sağlamışlardır. Bu kapsamda Akhisar, özellikle 18. yüzyıldan itibaren amacı genelde Hristiyanlık tarihi, kısmen de arkeoloji ve epigrafi kapsamında incelemelerde bulunan seyyahların ziyaret ettiği bir yerleşim olmuştur.
İlk incelemeleri yapan kişi İzmir’deki İngiltere temsilcisi (konsolosu) Paul Rycault’tur (Ricault). 1669 yılında Yedi Kiliseler turuna çıkan Rycault ilkin Tire ile Thyateira’yı karıştırır. Fakat 8 Ocak 1670’deki Pergamon ziyaretinin ardından Akhisar’a da gelince Thyateira’nın gerçek yerini anlar. Bu, Akhisar ilçe merkezindeki kalıntıların Thyateira antik kenti olduğuna dair ilk tespittir.
Kenti ziyaret eden seyyahlar (gezginler) arasında sırasıyla 1671 yılında papaz Thomas Smith, iki yıl sonra Dr.Pickering ve Mr. Salter, 1675 yılında bölge Arkeolojisinin yanı sıra Akhisar ve çevresinin botaniği hakkında da bilgi veren Wheler, 1698 yılında İzmir’de görevli papaz Edmund Chishull, 1702’de Piton de Tournefort, 1711’de M. Eneman, 1714’de Paul Lucas (İzmir’de rahiplik yapar), 1739’da Richard Pococke, 1750’de Robert Wood, 1759’da J.Aegidius van Egmont, ardından Richter, sonrasında ise Richard Chandler ve 1815’de Otto Friedrichs von Richter gelir. Bu gezginlerden bir kısmı günümüzde hastane bahçesinde duran lahitten söz ederler. Lahitten ilk bahseden 1669 incelemeleri anlattığı 1679’da basılan yayınında Ricaut (Rycaut)’tur. Wheler’in 1675 yılındaki gezisini anlattığı eserinde de lahitten bahsedilmektedir. Wheler, bu lahdin, Mustafa Ağa’nın evinin avlusunda durduğunu belirtmektedir. Otto Friedrichs von Richter ise 1815 yılının Temmuz ayının 23.’ünde Akhisar’a geldiğinde yolculuk tezkeresini göstermek üzere ağaya gitmesi gerektiği belirtilince bir Rum din adamı olan ağanın konağına ulaştığını, ardından avlusunda duran ve üzerindeki kitabesinde büyük bir yazıt bulunan lahitten söz eder. Bu yazıtın Hastane Höyüğü üzerindeki Zosimos lahdi olması büyük olasılıktır. Aynı yayının bir başka önemi, Kennez Höyüğü’nden (Kenner şeklinde de olsa) söz edilmesidir.
1826’da papaz Arundell’in ziyareti de önemlidir. Francis Vyvyan Jago Arundell, 1780’de doğup 1846’da ölmüştür. Arundell, döneminin en önemli gezginlerindendir. İzmir’de görevli bu papaz, aynı zamanda İngiltere’nin İzmir temsilcisidir (konsolosudur). 1822-1834 yılları arasında İngiltere’nin İzmir konsolosluğunu yapmıştır. 1826 ve 1933 yıllarında iki defa Ege Bölgesinde daha çok yedi kilise amaçlı geziler gerçekleştirmiştir. Akhisar’dan geniş bir yer olarak söz etmekte, çok sayıda dükkanın varlığına dikkat çekmektedir. Papaz’ın 500 demesine karşın ilçede 300 yunan evi olduğunu, 30 Ermeni ve 1000 Türk evinin var olduğunu anlatmaktadır. İlçede dokuz cami, biri Ermenilere, diğeri Yunanlılara ait olmak üzere iki kilise vardır. Kentin içinde antik devirlere ait çok az kalıntının bulunduğunu, kiliseye ait herhangi bir mimari elemanın bulunmadığını belirtir. Bununla birlikte çevresinde konuştuğu pek çok Türk ona toprak altında birçok yapının var olduğunu söylemektedir.
1829’da George Keppel ve ardından C.Texier yöreye gelir. Texier 1802’de Versailles’de doğup 1871’de Paris’de ölmüştür. Bayındırlık İşleri Müfettişliği görevi esnasında Fransız Hükümeti tarafından Anadolu’ya gönderilmiştir. İlki 1833 ve ikincisi 1843 yılında iki seyahat gezisine çıkmıştır. Sadece antik devirlere değil Ortaçağa ait kalıntıları da incelemiştir. Fakat onu asıl önemli kılan Bayraklı sırtlarındaki bir mezarı Tantalos’un mezarı olarak tanımlaması ve Hititlerle ilgili ilk saptamaları yapması, özellikle Yazılıkaya Açıkhava tapınağını tanıtmasıdır. Türkçeye de kazandırılan Küçük Asya, Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi, (Çev.A.Suat), II. cilt, Ankara, 2002 eserinde Akhisar ile ilgili olarak şunları yazar;
Sayfa 80-Şimdiki şehir, çok iyi ekilmiş bir ova ortasındadır. Evleri topraktan yapılmış, görüntüsü zayıf binalardır; altı kadar camisi, dikkat çekici bir özellik arz etmezler.
Sayfa 81- ve devamı-Şehir çok sayıda çeşmeyle sulanır. Bütün genel binalar, çok hoş bir görüntü sergileyen ağaçlarla çevrilmiştir. Bu şehrin başlıca ticareti çevresinde ekilen pamukla Türkmenlerin dağda besledikleri birçok sürüden gelen yapağıyla sınırlıdır. Nüfusunun üçte ikisi Müslüman, üçte biri Rum ve Ermeni olmak üzere sekiz-on bin arasındadır. Türk şehirlerinin çoğunda olduğu gibi burada da Ermeniler, memleketin içiyle olan ticareti elde ederek İran’la tekstil ticareti yapıyorlar. Rumlar, tercih olarak İzmir’le ticaret yapıyorlar. Şehrin çevresi, meyve ağaçları dolu bahçelerle çevrilmiştir. Bir kuyu veya çeşme yalağı işini gören eski eserlerden, bazı mimari süslemelerle lahitlere çok rastlanır.
Bazı kuşkular olmakla birlikte gezginler (seyyahlar) arasında özellikle görsel açıdan en önemlisi Thomas Allom’un resimleridir. Allom’un, 1836-1838 yılları arasında Anadolu gezileri esnasında diğer merkezlerin yanı sıra Thyateira hakkında yaptıkları Robert Walsh’ın iki ciltlik eserinde yayınlanmıştır.
1838’de Charles Fellows Akhisar’a gelir. Sir Fellows, Ağustos 1799’da İngiltere Notthingam’da doğmuş, 8 Ekim 1860’da ölmüştür. 1838 yılında İzmir merkez olmak üzere Anadolu gezilerine başlamıştır. İzmir’den Manisa oradan da Çanakkale’ye devam ettiği gezi Akhisar açısından önemli olsa da asıl ününü Likya’da yaptığı keşif gezileri ile yakalamıştır. Yalnızca kültür varlıklarıyla ilgilenmemiş, aynı zamanda gezdiği coğrafyalardaki mineral ve maden yatakları hakkında da incelemelerde bulunmuştur. Seyahatlerinden sonra İngiltere’nin İstanbul konsolosu Lord Palmerston, British Museum yetkililerinin talebi üzerine Likya uygarlığına ait bazı eserlerin İngiltere’ye götürülmesini talep etmiş, pek çok eserin götürülmesini sağlayacak süreç böylece başlamıştır. İkinci seyahatinde yanına ünlü ressam George Scharf’ı da almıştır.
Fellows, Akhisar’a doğru giderken Hyllos Vadisi’nde verimli topraklar olduğunu, buralarda pamuk ve mısır tarımının yapıldığını anlatmaktadır. Akhisar’da iyi işlenmiş kırmızı damarlı beyaz mermerden sütun kaideleri gördüğünü anlatır. Çevredeki insanların bu mimari parçaların Sardeis’den geldiğini söylediklerini, ancak kendisinin Apollonis’den (Mecidiye) getirildiğini belirtir.
Bunun dışında bazı mezarların yanında 130 kadar Korinth tarzında sütun gördüğünü belirtmektedir. Caddenin işlenmiş taşlarla döşeli olduğunu söylemektedir. Caddenin etrafında beyaz ve gri mermerden yapılmış plasterler ve sütunlar olduğunu söylemektedir. Bunlardan bir kısmının Hristiyanlık dönemine, olasılıkla bir kiliseye ait olduklarını dipnotta belirtmekle birlikte yanılma payının olduğunu da söylemektedir. Ayrıca kentin iki mil dışında da Korinth sütunlarının ve plasterlerinin bulunduğunu yazmaktadır.
Avrupalı bu araştırmacıların dışında, ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi de 1670 yılında (kimi araştırmacıya göre 1671 yılında) Akhisar’a gelmiş olup çalışmasında ayrıntılı bilgiler vermektedir;

Evliya Çelebi, Seyahatname, IX, 60-63;
Evsafı Kal’ai Akhisar
Sene 1007 tarihinde celali Karayazıcı ve karındaşı Deli Ha-
san havfinden fermanı şehriyarî ile ahalii vilâyet cem olub fatihi
Egr (Eğri) Sultan Mehmedi Salis asrında müceddeden bu kal’a (yi)
bina iden kimesneler ile kelimat idiib anların naklile tahrir etdik
Karibülahd bina olunmuşdur Bedesti vali Macar Ali paşa Bir düz
vasî sahranın ta aynülfiilinde kerpiçden şekli müdevver bir alçak
divarlı ve kapulu kuleli kal’ai müfid muhtasardır Amma dairen
madar mazgal delikleri vardır Ve dairen madar cürmü sekiz bin altı
yüz adımdır Ve cümle kuleleri kiremit örtülü birer toplı mamur
burçlardır Amma iç el olmağla dizdarı ve neferatları yokdur Lâkin
tamir ve termimi içün evkafı çokdur Amma evaili a’sarda şimdiki
halde şehrin ta o (r)tası olan Yusuf Efendi sarayı yeri bir mürtefî
zemindir Anda bir kal’ai azîm var imiş Haliyen cabeca esas binaları
ve nısıf burç baruları zahirdir Ve Fındıka melikenin karındaşı Cim
Cime kıralenin tahtı imiş Ivan divanları hayıtları hüveyda (dı)r
Sene tarihinde Sarhan Oğlu rene ra’na (rene ina) ile feth idüb
bir dahi küffa (rı) duzehkarara karargâh olmasın içün bu kal’a ve
bu tahtıgâhı esasından münhedim idüb harab yebab iderler Hâlâ
nice bin kârı kadim bina asarları vardır Kütahya eyaletinde Sarhan
sancağında Aişe Sultan hassıdır Baltacılar kethüdası hâkim idi Anda
mihman olub şehr (i) temaşa itdik Ve yüz elli akçe şerif kazadır
Senevi yirmi kise hasıl olur üç yüz akçe kazadan lâtifdir Ve nahi-
yesi ancak on iki kuradır Amma herbiri birer kasaba misal bağ ve
bağçeler ve cami ve han ve hamamlı beldelerdir Ve bu şehrin şey-
hülislâmı ve nakibi ve sipah kethüdası ve yeniçeri ve serdarı vardır
Ve âyân uleması ve askerîsi gayet çokdur Ve eyyamı kadimde gayetül-
gaye şehri azîm imiş Amma yine şimdi mamuratı bir sahrayı azîmin
vasatında vaki olmuşdur Anadolu vilâyetinin Samı cennet meşamıdır
Canibi erbaası gül gülsan (gülistan) ve bağ bostanlı iremi zatülimad
misilli dirahti sayedarları icre mamur ve müzeyyen ve dilküşa ve
ferah âbâd bir nevbilâd şehri lâtifdir Ve cümle haneleri kapa içinde
vaki olmuş cümle iki bin altı yüz vasi kiremit örtülü bağ ve bağçeli
ve âbı revan enharları ve havuz ve şazirvanh hanei zibalardır Ve her
bay ve geda hanelerinde birer uyunu cariye elbette mukarrerdir kim
değirmen yüridir âbı revanlardır Zira bu şehrin canibi erbaası yay-
ladır Bu enharı kesireler o cebeli âlilerden cereyan idüb şehri sak’-
yider Ve cümle suku sultanîsinde ve gayri şahrahlarında kaldırımlar
üzre âdem beli kalınlığı âbı revanlar revan olub çağlar ırmaklı böyle
bir şehri iremdir Ve cümle yirmi dört mahalle ve kırk yedi mihrab-
dır Onu cum’a kılmur camidir Ve on iki kârgir minareler nümayan-
dır Maada ancak tahta ve gayri makamı ezandır Ve cümleden çarşu
içinde cemaati firavan Sarı Ahmet Paşa Camii kârgir minareli ve
üç kârgir kubbeli ve üç kapu ve hareminin ortasında ve abdest ha-
vuzu ve hareminin etrafında medrese höcreleri cümle bu imaretler
ku (r) şun ile mestur camii ruşen âbad bîbeldeldir (bedeldir) Ve
kıble kapusı üzre celi hattile tahrir olunan tarih budur
Özge tarih di d i m Şerhî bu hayra
Bihamdillâh oldu tamir cami
Sene 1005
Ve Sultan Alemşah Camii derler amma validesinindir Efvahı
nasda Fethiye Camii derler Matekaddem kenise imiş
nassı üzre kefereden fethidüb mihrabı Kudüse iken Mekkei Mükerre-
meye vely olduğu içün Fethiye Camii derler Ve minaresi münhedim
olub yine müceddeden bina olunmuş deyrden bozma camidir Kârgir
kubbe ve ku (r) şun örtülü camidir Ve kapusı üzre tarihi budur
Ve Sinan kadı Efendi Camii minaresiz ve ku (r) şunsuz camidir
Ve IslâmboUu Hasan Efendi Camii ve Emetli Camii ve Sarı İbra-
him Efendi Camii ve Hacı Süleyman Camii ve Hacı Mustafa Camii
ve Eski Cami Bunlardan maada mesacidlerdir Ve üç hamamı var
Biri Paşa hamamı ve biri Gülruh Sultan hamamı âbı havası ve bi-
nası lâtifdir kim âdemin rengi ruyi humeret üzre olub hakikatülhal
gül ruhlu âdeın olur Ve Sasa Bey hamamı ve cümle bin aded
dükkânlardır Ve bir kârgir bina üç kubbeli bedastanı vardır
Serapa kurşun örtülü imaretdir Cemii zîkıymet eşyalar bunda
mevcuddur Bu hayrat dahi Gülruh Sultanın binasıdır Ve on
aded mamur ve abadan kârgir bina hanları vardır Cümleden Paşa
hanı ve Hüseyin Efendi hanı ve Kimyon Efendi hanı ve Boşnak Mus-
tafa Efendi ve Musa Efendi hanı ve Nebi Efendi hanı ve İbrahim
Efendi hanı ve Emir oğlu hanı ve Kara Sinan Efendi hanı ve Islâm-
bollu Hasan Efendi hanı ve Baltacı Mahmud Ağanın nemazgâhı ve
Bende Mahmud Ağa hanı ve Kara Sinan Efendi hanı ve bazar ye-
rinde han misal lonca yeri kiremit örtülü taş amudlu binalardır Bu
iki binaların altında bazar günleri tüccarların zîkıymet meta’ları olan-
lar bu binaların altında beyi ve şira iderler Biner âdem sığar vasi
örtülü meydanlardır Bu şehir icre yedi medrese ve bir darülhadis ve
bir dari kura ve yirmi üç mektebi sıbyanı ebcedhan ve nice yüz
uyunu âbı hayat vardır Ve bu uyunu cariyelerin menbaı şehrin
canibi şarkîsinde Gördük hisar nam kal’a dibinde Sovuk pınar nam
âbı nabdan cereyan iderek azîm kehrizler ile şehir içinde her ca-
nibe müstevli oldığından maada bazı hanelerden tariki âmlar üzre
ikişer üçer çeşmesarlar selsebil âsâ cereyan ider iki bin çeşmei canı
firavandır deyu şehir halkı tefahür kesb iderler Ve âbı havasının
letafetinden mahbub ve mahbubesi anberi mişkbar keysulu ve kara
gözlü ve şirin sözlü ve münevver yüzlü pençei âfitab mahbunanları
(mahbubanları) olur Ve cümle halkı tüccardır Libasları serapa çuka
ve akmişei fahire ile melbuslardır Ve taze civan yiğitleri serapa Ceza-
yir levendatı esbabı şeklinde daracık bağır yelekleri ve bellerinde pala
çatal bıçakları ve başlarında kırmızı fesler giyerler şecî şehbaz ve iyi
yiğitleri vardır Ve cümle garibdost âdemlerdir Nimetleri bay geda
ve müsafirîn ve mücavirine mebzuldür Ve cümle çarşu hazarları icre
azîm çınarı müntehaları hasıl olmuşdur kim her esvakı birer güne
sayedar mesiregâh çarşudur Cümleden Paşa Camii ve hamamı önünde
bir sofai vasî üzre bir çınarı münteha vardır Sayesinde beş yüz âdem
meks idüb kave nuş ederler Bu şecerenin sayesi bu sofa ve gayri
dekâlinleri (dekâkinlere) saye olmuşdur Altına asla güneş tesir etmez
mecmaı zurefa ve bir lonca yeridir Cümle yârân anda pabürehne ve
serbürehne cülus idüb tavla ve sadrenc ve satranç lıişatde (lıiubde)
bazlığı iderler Ve ekseriya bu şehrin rahları böyle bir hıyaban koyah-
dır Ve bu şehrin mekûlât meşrubat sanayıatının memduhunu evvelâ
has ve beyaz mekik ekmeği demek ile maruf mekik misal bir sebu
ekmekdir Misli meğer Samda ola Ve zerdalüsi ve serv dirahti ve
zeytuni ve inciri ve engürü ve limonu ve turuncu şehri tezyin etmiş
bağı irem misal bir sevahil şehirdir…

Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C.9, Mehmet Zıllioğlu, Sad. T. Temelkıran- N. Aktaş- M. Çevik, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 29, 30.
Günümüz Türkçesiyle özetlersek;
Akhisar kalesinden bahseden Evliyâ Çelebi, Sultan Üçüncü Mehmet zamanında Hicri 1007(1598) tarihinde padişahın fermanı ve ayrıca Celali Karayazıcı ile kardeşi Deli Hasan’ın korkusunun etkisiyle halkın toplandığını, böylece bu kaleyi yapan kişilerle konuşarak onlardan kale hakkında bilgi aldığını bizlere aktarmaktadır. Vali Macar Ali Paşa tarafından düz bir alanda, alçak duvarlı olarak yaptırılan bu kalenin etrafı 8600 adımdan oluştuğunu ve bundan önce kalenin şehrin ortasında, daha evvel Yusuf Efendinin sarayının bulunduğu alanda olduğunu ifade etmiştir. …/….Kale içinde 2000 kiremitli, bağ ve bahçeli, akar sulu, havuzlu evleri vardır…
Evliyâ Çelebi Akhisar ile ilgili ‘‘150 akçelik kazadır senede 20 kese hasıl olur’’ bilgisini verdikten sonra Akhisar’a bağlı 12 köyün bulunduğunu, şehrin ayan, eşraf ve askerinin çok olduğunun bilgisini de notlarına eklemiştir.
Akhisar’ın 24 mahallesi, 47 mihrabının bulunduğunu, Onunda Cuma kılınır. Çarşı içinde Sarı Ahmed Paşa Camiinin cemaati boldur. Kargir kubbelidir. Avlusunun ortasında havuzu, etrafında medrese hücreleri vardır. Kapısı üzerinde tarih budur. (1005)…/…. Sultan Alemşah camii derler, ama validesinindir. Halk dilinde Fethiye Camii derler. Evvelce kilise imiş. Kargir kubbelidir. Kapısı üzerindeki tarih budur…/….Bunlardan başkaSina Kadı Efendi, İstanbul’lu Hasan Efendi Emetli, Sarı İbrahim Efendi, Hacı Süleyman, Hacı Mustafa ve eski camilerdir. Üç Hamamı vardır. Biri Paşa hamamı, biri Gülruh Sultan hamamı, biri Sasa Bey hamamıdır. Bin adet dükkanları, üç kubbeli bir bedesteni vardır. Bu hayrat hep Gülruh Sultan yapılarıdır. 10 hanı vardır. Paşa hanı, Hüseyin, Kimyon, Boşnak Mustafa efendi ve Musa efendi, Nebi efendi, İbrahim efendi, Emiroğlu, Karasinan efendi, İslambollu Hasan efendi, Bende Mahmud Ağa ve Kara Sinan efendi hanları vardır. Baltacı Mahmud Ağa namazgahı, Pazar yerinde han gibi lonca yeri vardır…/…Şehir içinde 7 medrese, bir darülhadis, bir darülkurra, 23 çocuk mektebi, pek çok akar sular vardır. Sular, şehrin doğusunda Gördükhisar denilen bir kale dibinden çıkar ve kehrizlerle şehre getirilir. 2000 çeşme vardır diye şehir halkı söyledi….”.
Akhisar’ın çarşısında iri ağaçların olduğu hakkında bizlere bilgi veren Evliyâ Çelebi özellikle Paşa Camii hamamı önündeki büyük çınarın gölgesinin 500 kişiyi barındırabilecek büyüklükte olduğunu ifade etmiş bu ulu çınarın gölgesinde yaranların tavla ve satranç oynadığını ifade etmiştir. Şehrin suyunun Gördükhisar denilen bir kale dibinden çıktığını ve suyun buradan kehrizlerle (alçak rakımlı tarım arazileri sulamak için ön dağlıklı yelpazeler içindeki geçirimli katmanlardan su taşıyan yatay bir yer altı su yolu düzenleri) şehre taşındığını bizlere aktarır. Bir diğer adı da Gördükkale olan Gördükhisar yaptığımız yüzey araştırmaları sonucunda incelenmiştir (Khilara).
Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesinde Akhisar halkının tüccar olduğunu ifade etmiş ve giysileri hakkında da bilgi vermiştir. Akhisar halkının giydikleri elbiselerinin çuha (tüysüz, ince, sık dokunmuş yün kumaş) ve kıymetli kumaşlardan oluştuğunu belirtmiştir. Akhisar’ın delikanlılarının Cezayir leventleri gibi daracık yelekler giydiklerini başlarına da fes taktıklarını ve şehbaz yiğitler olduklarını vurgular.
Evliyâ Çelebi, Akhisar Kazası için ‘Anadolu’nun Şam şehri yerindedir’ diye önemini ortaya koyarken şehrin dört tarafının gülistanlık (gül bahçesi) olduğunu da belirtmiştir. Evliyâ Çelebi Akhisarlılar’dan ‘Garip Dostu’ diye bahsetmiş, nimetlerinin bol olduğunu, beyaz külbek ekmeği, zerdalisi, servi ağaçları, zeytini, inciri, üzümü, limonu ve turuncunun meşhur olduğunu yazmıştır.

Ünlü alman coğrafyacısı Kiepert’in 1890 tarihli haritasının VIII. paftasında Thyateira ve çevresi de gösterilmektedir.

Bir cevap yazın

3 × four =

 
Home Kazi Detaylari Seyyahlar’ın (Gezginler) Gözlemleriyle Akhisar-Thyateira